Bugünkü Edebiyatımızda Eserler Sözlüğü (Yeni)-1 (Makaleler)

Bugünkü Edebiyatımızda Eserler Sözlüğü (Yeni)-1

Ana Sayfa | Blog | Bugünkü Edebiyatımızda Eserler Sözlüğü (Yeni)-1 (Makaleler) - 20.01.2019

Bugünkü Edebiyatımızda Eserler Sözlüğü (Yeni)-1

Ümit Ünal, Bana Göre Kıyamet, Güngör Dilmen, Ben, Anadolu, Cenap Şahabettin, Körebe, Midas'ın Kördüğümü, Mehmet Rauf, Karanfil ve Yasemin, Samipaşazade Sezai, Küçük Şeyler

Bana Göre Kıyamet Ümit Ünal'ın romanı (2018) *Bahar adlı meşhur bir film ve TV dizisi yıldızının muhalif açıklamalarının ardından işsiz kalması ve menajeriyle birlikte üvey annesinin ölümü üzerine doğduğu yere dönmesiyle başlayan olaylar giderek karmaşık bir hâle bürünür. Bahar, doğduğu yere Serpe'ye geldiğinde üvey annesine bakan Suriyeli kardeşlerle karşılaşır. Tabii meşhur olduğu için kasabadaki herkes onunla konuşmak için can atmaktadır. Suriyeli kardeşlerden kız olanla Bahar arasında bir çekim olur. Bu arada kasabadaki engelli bir kız ortadan kaybolur. Suç Suriyelilerin üzerine atılır, fakat Bahar onları korur. Bunun üzerine kasabalı ona da Suriyelilere de düşman olur. Sonunda evin etrafını sarar ve onları yok etmeye çalışırlar, ancak erkek kardeş olağanüstü bir güçle linçi başlatan Metin'e saldırır ve onu öldürür, sonrasında kendisi de öldürülecektir. Ağabeyinin öldürüldüğünü gören Maya da dayanamaz ve saldırıya geçer, ancak onu korumaya çalışan Bahar, yaralanır. Maya, Bahar'ı alıp hızla kaçar ve sonrasında kanını emerek onu bir vampire dönüştürür. * Romanda her şey iki gün içinde olup biter ve anlatıcı-kahraman sürekli değişir. Bahar'ın hikâyesini bize kimi zaman menajeri kimi zaman kasabalılar anlatır.* Romanda anlatıya Ümit Ünal'ın çizdiği resimler eşlik eder. (İlk baskı Everest Yayınları, 2018).

 

KörebeCenap Şahabettin'in oyunu * Boşanma işlerine bakan genç avukat Yusuf Lemi Bey'i annesi Şehdane Hanım ve yengesi Haslet Hanım evlendirmek için uzun zamandır bir kız aramaktadır. Ancak Lemi Bey görücü usulü evliliğe karşı olduğu için genellikle görmeye gittikleri kızları beğenmemekte, bu tarz evliliği bir körebe oyununa benzetmektedir. Son olarak Musavver Firketegazetesinde uzun zamandır yazı köşesini takip ettiği ve fikirlerini kendine çok yakın bulduğu Bedia Hanım'a görücüye gidilir. Şehdane ve Haslet Hanım görücü dönüşünde Lemi Bey'e uğrar. Bedia Hanım hakkında olumlu fikirlerini aktarırlar ve onu Lemi Bey'e tarif etmeye çalışırlar. Fakat Lemi Bey kafasında bir şekil oluşturamaz. Onun bütün istediği evlilik öncesinde eş adayıyla bir kere görüşüp tanışmaktır. Haslet ve Şehdane Hanım Bedia'nın evinden aldıkları ve ona ait olduğunu düşündükleri bir mektubu Lemi'ye verirler. Lemi'nin evleneceği haberini alan okul arkadaşları Kamran ve Cüneyt Bey onu tebriğe gelirler. Bu sırada mektubu birlikte okuyup kızın karakteri hakkında fikir yürütmeye çalışırlar. Fakat mektuptaki söylemler fazla abartılı ve köşe yazılarından tanıdığı Bedia'dan oldukça farklıdır. Lemi'nin bütün hayalleri yıkılır. Bedia ile birbirlerine  uygun olmadıkları kanısına varır. Lemi Bey mektubun Bedia'ya ait olduğunu söylediğinde Bedia ve ailesini tanıyan Cüneyt Bey bunun doğru olmadığını söyler ve Lemi'den araştırma yapmak  müsaade ister. Bu sırada boşanmak için geldiklerini söyleyen iki kadın Lemi'nin odasına girer. Aslında bu hanımlardan biri Bedia diğeri ise arkadaşı Şükran'dır. Bedia da görücü usulü evliliğe karşıdır. Lemi'yi daha yakından tanımak için küçük bir oyun oynamıştır. Lemi, Bedia ve Şükran arasında samimi bir sohbet geçer. İkili evlilik hakkındaki görüşlerini birbirlerine açıklamış olurlar. Lemi Bey bu esnada Bedia'ya ait olduğunu sandığı mektuptan bahseder, Bedia ve Şükran bu mektubun Bedia'ya ait olmadığını, Bedia'yı yakından tanıdıklarını ve ahbap olduklarını söylerler. Şükran'ın Bedia hakkındaki sözleri Lemi'nin kuşkularını giderir. Bu sırada Haslet Hanım Lemi'yi ziyarete gelir. Ona başka bir kıza görücüye gitmeyi teklif eder. Lemi ise iki hanımdan Bedia ile ilgili bilgi aldığını ve aradığı kişinin Bedia olduğunu, onunla evlenmek istediğini söyler. Haslet de bu iki hanımla tanışmak üzere odaya girer. Cüneyt Lemi'yi ziyarete gelmiş, ona mektubun Bedia'ya ait olmadığını söylemiştir. Yengesi, Lemi Bey'le konuşması gereken acil bir konu olduğunu söyler. İçerideki hanımlardan birinin Bedia olduğunu ve onun bu cüretini fazla bulduğunu belirtir. Fakat Lemi bu tutumu oldukça beğenir. * Cenap Şahabettin'in ilk piyesi olan bu eser Milli Piyes Yarışması'nda komedi türünde birincilik almış ve Tepebaşı Tiyatrosu'nda 1917 yılında sahnelenmiştir. * (Cenap Şehabeddin'in Tiyatrolarıiçinde (Haz. Enver Töre), Kitabevi Yayınları, İstanbul, 2005).

 

Midas’ın KördüğümüGüngör Dilmen’in oyunu (1979) Oyun Profesör ve öğrencilerinin yaptığı kazı saatlerinden sonra hoşça vakit geçirmek için bir öğrencinin yazdığı oyundan ibarettir. Öğrenci ve Profesörler birer arkeologtur. Bulundukları yer ise Friglerin başkenti olan Gordium yıkıntılarıdır. Oyunda Gordium’un neresi olduğu ve Friglerin başkenti, tarihçesi anlatılır. Midas’ın kördüğümü Midas’ın üçüncü öyküsüdür. Birinci bölümde Asur ülkesinden iki kazı bilgini (arkeolog) gelir ve Midas’ın huzuruna çıkarlar. Midas’a isteklerini belirtirler. İstekleri şudur: Frigya’nın kurucusu olan Gordios’un çağını aydınlatmak için bilimsel kazılar yapmak. Bu doğrultuda da buldukları kalıntılar ışığında eski Frigya tarihini yazmak isterler. Midas’ın kızı ve veziri bu öneriye sıcak bakmaz ve reddetmek isterler. Midas ise bu kazılara izin verir. Böylece Asurlu kazmanlar bilimsel kazılara başlarlar. Ancak bu kazı sonrasında birtakım değerli gömüyü (altın, gümüş, sikke, yontu, kupa) çalarlar. Aralarında götüremedikleri de olur. Bunlardan biri de Frigya’nın kurucusu Midas’ın kağnısıdır. Bununla birlikte korobaşı keçilere: “Söyleyin keçi tayfası/Friglerin atası/Köylü Gordios’u/Söyleyin Frigya nasıl kuruldu” diyerek anlatmalarını ister. Bu sırada Sakarya Vadisi’ndeki bir tepede dururlar ve Gordios kağnısıyla sahneye gelir. Gordios, yırtık pırtık kıyafetler içinde kendi halinde genç bir köylüdür. Gordios’un kağnısından ve iki çift öküzünden başka hiçbir varlığı yoktur. Bu kağnıyla Haymana Yaylası’nda dolaşırken Kübele (Ana Tanrıça) ile karşılaşır. Kübele yalınayak, üstü başı yırtık pırtık ve uzun saçları da çözüktür. Kübele Gordios’a seslenir ve aç olduğunu söyler. Gordios bunun üzerine kağnısından yiyecek çıkarır ve Kübele’nin karnını doyurur. Bu esnada tanışırlar. Gordios, Kübele’nin bolluk ve bereket Tanrıçası olduğunu öğrenir ve kendince onu alaya alır. Böylece, kıtlıktan çıkmış bir Tanrıça diye ona inanmadığını belirtmiş olur. Kübele Hitit devletinin sayılan, sevilen ve saygı gösterilen Tanrıçasıdır. Ona Kubaba ve Kübele derler. Hitit devleti yıkılınca tapınçsız ve tapınaksız kalır. Kübele bir uygarlığın yıkıldığını ancak bir uygarlığın doğacağını, yurtlarının boş kalmayacağını anlatır. Daha sonra birbirlerinden ayrılırlar. Çok geçmeden Gordios’un başına bir kartal konar. Bu kartalı ne kadar kovsa da bir türlü göndermeyi beceremez, ne yapacağını şaşırır. Ardından fazla uzaklaşmamış olan Kübele’yi tekrar görür ve çağırır. Ondan yardım ister. Kübele’ye bu kartal ne demek istiyor diye sorar. Kübele bunun anlamını evlenmek koşuluyla söyleyeceğini belirtir. Gordios buna inanamaz. Çünkü Kübele bir Tanrıçadır. Nasıl olur da kendisi gibi garip bir köylüyle evlenmek ister diye düşünür. Kübele tekrar Gordios’a kendisiyle evlenip evlenemeyeceğini sorar. Sonunda Gordios bu tekilifi kabul eder ve evlenirler. Bunun üzerine Kübele kuşun bir devlet kuşu olduğunu ve üç vakte kadar Gordios’ un bir devlete konacağını anlatır. Diğer tepede ise yurttaşlar bir ulus olmak, kendi devletlerini kurmak ve kendilerine bir başbuğ seçmek isterler. Ancak kimi seçeceklerine dair bir fikirleri yoktur, bir türlü karar veremezler. Kendi aralarında tartışır, kavga ederler. Sonunda içlerinden bir yurttaş çıkar ve karşı tepeden, yamaçtan aşağı kağnısıyla kim inerse onu kendimize hakan seçelim, der. Diğer yurttaşlarsa bunu kabul ederler. Gelen kişi köylü, kentli, zengin, fakir kim olursa olsun kral olacaktır. Bağrışmalarla bu kararı kutlarlar. Beklemeye başlarlar. O esnada Gordios kağnısıyla ve yanında Kübele ile çıkagelir. Yurttaşlar sevinçle Gordios’u karşılar ve ‘Yaşasın kralımız’ nidalarıyla ona selam sunar ve önünde kapanırlar.  Gordios, tüm bu olanlara şaşırır. Olanlara inanamaz vaziyette hepsinin ağız birliği ettiğini ve çıldırdıklarını düşünür. Yurttaşlar hep bir ağızdan ‘Selam yüce Gordios’a’ diye bağırırlar. Yurttaşlar bu karara nasıl vardıklarını anlatırlar ve Gordios’a onuru üstüne ant içtirirler. Böylece Gordios, kral olur. Ülkeye bir ad koymak isterler. Devletin adı Frigya olur. Başkentin adını da yurttaşlar seçer. ‘Gordios ‘un kenti Gordium olsun’ derler. Böylece Gordium kurulur. Gordios’un öyküsü burada biter.  Keçiler hep bir ağızdan sorar: "Söyleyin keçi tayfası, ne geldi Midas’ın başına". Böylece üçüncü sahneye geçilir ve Midas’ın günlerine dönüş yapılır. Midas, kızı ve veziri ile devlet işlerini konuşurken birden 1.Adam ve 2.Adam Midas’ın huzura çıkarlar. 1.Adam Midas’ın dedesi olan Gordios’un kağnısının okunu boyunduruğa bağlayan düğümü çözemediklerini anlatır. Midas bu düğümün çözülüp çözülmemesini hiç umursamaz. Ancak adamlar direnince merak eder ve Gordios’un kümbetine gider. Böylece 1.Bölüm sona erer ve 2.Bölüme geçilir. 2. Bölümde: Gordios’un kümbetinin başında daima bir bekçi bulunur. Düğümün çözülmez olduğunu duyan herkes ara sıra kümbete ziyarete gelir. Birçok gezgin, genç kız, yaşlı anneler Gordios’un düğümünden medet umarlar. Çözülmezliğin bir simgesi bir anlamı olduğunu düşünürler. Midas kümbete gittiğinde gecelemeye başlar ve yalnız kalmak ister. Gece, Kördüğüm adlı bir karabasanla boğuşur ve birbirlerine meydan okurlar. Bu karabasandan sonra Midas’ın içinde düğümü çözme tutkusu oluşur. Midas, kızını alıp Bilici Kadına gider ve bu düğümü sorar. Bilici Kadın kördüğümü çözen kişinin büyülü bir fatih olacağını söyler. Ardından Midas ve kızı oradan ayrılır. 3. sahnede ise 1.  ve  2. Çığırtkan çıkar. Bağırırlar. Yurttaşlara, düğüm atmak ve çözmenin en yüce uğraş sayıldığını duyururlar. 4. sahnede keçiler girer.  Ülkede düğüm uzmanları bile yetişmeye başlar artık. Midas 1.  ve  2. Düğümcü ile konuşur aralarında tartışırlar, sonunda ise tek yol bulurlar: Gordios’un ruhunu çağırıp ona danışmak olur. Düğüm Dervişleri ve Midas gömütün çevresinde Gordios’a seslenirler. Gordios uyanır ve karşılarına çıkar. Midas, dedesi Gordios’a kördüğümü sorar. Gordios bu düğümün hiçbir anlamı olmadığını ve tek işlevinin oku boyunduruğa bağlamak olduğunu söyler. Midas düğümü çözene Tanrıların büyük bir ödül koyduğunu söyler. Gordios bunun boş bir inanç olduğunu, başka ülkelere göz dikerse Frigya’nın da yok olacağını söyler. Ancak Midas onu dikkate almaz.  5. sahnede, Kuzeyde Kimmerler ülkesinde, Kimmerler’in komutanı Tuğdan Frigya’nın yeterince olgunlaştığını ve artık devşirilmeye hazır olduğunu söyler. 6. sahnede, Midas ve Düğüm Dervişleri sürekli düğümü tekrar ederler. Vezir artık ülkenin çözülmeye başladığını söyler. Ancak Midas ülkenin geleceğinin hala kördüğümün ucunda olduğunu söyler. Düğüm Dervişleri de ona katılır. Düğümü çözerek Asurlar’ı yerle bir edeceklerini, Sargon’un tutsak olacağını düşünürler ama bunlar için önceliğin düğümü çözmek olduğunu söylerler. O esnada Ulak bağırır. Frigya sınırlarının aşıldığını ve Kimmerler’in saldırısını duyurur. Bu sırada Gordios tekrar kümbetten çıkar ve düğümü çözmeyi bırakmalarını, Frigya’nın çözülmek üzere olduğunu söyler. Midas hala kördüğümle uğraşır. Ulak ve yurttaşlar saldırının olduğunu tekrar haber verir. Ülkenin yakılıp yıkıldığını söylerler. Midas gerçeğe uyanır ancak çok geç kalmış olur.  Tuğdan ülkeyi ele geçirmiştir. Frigya’yı çökertir. Tuğdan, kılıcını düğüme indirir. Düğüm çözülür. Böylece Gordium yıkılır ve Tuğdan adlı barbar Frigya’nın fatihi olur. Aslında kördüğüm durdukça Frigya yaşayacaktı. Midas artık tek yol kaldığını düşünür. Ardından boyunduruğu merdiven gibi duvara dayar. İpin ucunu ilmek yapıp boynuna geçirir. Oyunun sonunda keçiler: "Artık Midas yok. Frigler yok. Ulus, adını değiştiriyor." Tuğdan Midas’a cenaze töreni düzenler. Düğüm kesildikten sonra gezginlerin geçenlerin ayağı çekildi Gordios’un kümbetinden. Dolayısıyla bekçinin geçim kaynağı da. Bekçi düğümü yeniden bağlar. Korobaşı Kimmerler’den sonra birçok devletin gelip geçtiğini söyler. Şimdi de Büyük İskender gelir. Bekçi duyurur: ‘Gözümüz aydın, düğüm çalışmaya başladı. Çağ Büyük İskender çağı.’ Fakat İskender kesik olan düğümü kestiği için kurduğu imparatorluk uzun sürmez. Oyunun sonunda arkeologlar kendi aralarında konuşur. Bütün Anadolu’yu kazmaları gerektiğini söylerler. Toprağına sahip çıkamayan ulusların keçiler gibi ıssız ovalara ıssız sürüler gibi dağılacağından bahsederler ve oyun biter. * Yazarın üçlemesinin üçüncü oyunudur. Diğerleri ise Midas’ın Altınlarıve Midas’ın Kulakları'dır. * Mitologyada yer alan kördüğümün çözülmesini anlatan ve manzum olarak yazılmış bir oyundur. *Oyun 1974 yılında yazılmıştır. * 1975 Türk Dil Kurumu oyun ödülünü alan bu oyun 1974/1975 ve 1976 sezonunda Devlet Tiyatroları’nda oynanmıştır. (İlk baskı Üç Oyun,(Midas'ın Kulaklarıve Midas'ın Altınlarıile birlikte) İstanbul, 1979; Toplu Oyunları I(Midas'ın Kulaklarıve Midas'ın Altınlarıile birlikte), Mitos-Boyun Yayınları, İstanbul, 2004).

 

Ben, Anadolu Güngör Dilmen'in oyunu (2008) * Altı bin yıl geçmişi bulunan Anadolu'da kadın, 16 ayrı karakterle sahnede canlandırılıyor. Trajediden güldürüye, her kadının ayrı bir öyküsü, binlerce yıla yayılan bir zaman dilimi içinde, tarihsel kronolojik sıralamayla, mitolojik çağlardan Kurtuluş Savaşına kadar gelip dayanıyor. Anadolu’nun toplumsal yapısı içinde, farklı sınıflardan kadınlar kimi zaman esir, kimi zaman tüccar, terzi, kapıcı, doktor, hayat kadını, kimi zaman da devleti yöneten olarak çıkarlar karşımıza. İster anaerkil toplumlarda olsun ister ataerkil, kadının toplumsal hayat için vazgeçilmez yeri vardır. Onlar bazen tanrıça, imparatoriçe, sultan, fahişe, bazen sevgili, bir ana ya da şairdirler. Doğuran, üreten, kimi zaman direnen, kimi zaman kaybeden, acı çeken, hüzünlü, umutlu... Ama hepsi de kendine özgü farklılıklarıyla bu dünyaya söyleyecek “söz”leri olan kadınlardır... Bunlar görevleri ile tutkuları, vicdanları, aşkları hatta kimlikleri arasında seçim yapmak zorunda bırakılmış kadınlardır... Onların yaşadığı çelişkiler bazen kadın olmanın bazen de cinsiyetin ötesinde insan olmanın, yalnızca varolmanın getirdiği derin çelişkilerdir. Kimi kadınlar yaptıkları seçimler sonunda tökezlemiş (Helena, Niobe, Oinone, Amazon...); kimi direnmiş, yazgısına ve tarihe meydan okumuş, tazelenmiş (Theodora, Hürrem Sultan, Nilüfer Hatun...); kimi bir uygarlığın kurulmasına (Kbyele); kimi de yıkılmasına ön ayak olmuş (Ada, Lydia); kimi dimdik ayakta yüzyıllar öncesinden bugüne taşımış adını (Halide Edip, Şair Nigar, Kbyele...); kimi de yok olup gitmiş (Terzi Necla, Eleştirmen...) kadınlar... Oyunun başrolünde Anadolu vardır. Bu nedenle 89 kadın karakterin hepsi Anadolu'da bulunmuş ve o mekânı etkilemiş kimselerdir. Oyun Anadolu'nun tanrıçası Kibele ile açılır. Anadolu'nun anası Kibele Hititler'in yerine Frigler'in geçme hikâyesini anlatır. Anadolu'nun yıllar boyu sürecek ritüeli başlamıştır. Bu ilk değişim yıllar boyu sürecek değişimlerin başlangıcıdır. Kibele anaç bir tavırla gelecek her uygarlığa bereketini sunacaktır. Zamanda biraz daha ileri gidilerek 13. Yüzyıla Kdeş Antlaşmasının yapıldığı zamana gidilir. Hitit Kraliçesi Puduhepa Mısır ile kurdukları dostluğu anlatır. Fakt bu dostluğu kurmanın tek yolu kızını Mısır Firavunu 2. Ramses ile evlendirmektir. Bu kısımda kızını ikna etmeye çalışır çünkü uygarlığın devamı birçok şeyden önemlidir. Frigya ülkesinde Midas'ın çağına geçilir. Midas'ın berberinin Midas'ın eşek kulaklığı olduğu sırrını tutamayarak bir kuyuya bağırma hikâyesi anlatılır. Amazon karakteri ile bir Amazon kadının hayatlarında erkeklerin olmayışının ne kadar doğru olduğunu sorgulama hali anlatılır. Amazon esir bir erkeğe aşık olmuş ve o erkek için ecesini karşısına almış bir kadındır. Fakat ne kadar sevse de savaşçı yönünden ve silahlarından vazgeçemez. Tarihi trajedilerle dolu Troya zamanına gidilir. Priamos'tan hamile Hekabe konuşur. Hamiledir fakat rüyasında karnındaki çocuğun ülkeyi yıkıma götüreceğini görür bu nedenle çocuğunu ormana bırakır. Çocuğunun adı Paris'tir. Daha sonra sözü ormanda büyüyen Paris'in sevgili Oynone alır. Ülkesinin zor durumda olduğunu görerek yardıma gitmek isteyen Paris'i durdurmaya çalışır. Kassandra da Paris'i Hellas ülkesine gitmekten alıkoymaya çalışır. Ablası bir önbilicidir ve Paris'in oraya gitmesini hayırlı görmez. Amazonlar ecesi Penthesilea Akhilleus ile savaşır. Amacı Troya'yı kurtarmaktır. Bu savaşta erkeklerin yanında olarak Troya'yı beraber koruma kararı almıştır. Akhilleus'un başına geçirdiği bir darbe ile yaralanır ve zırhı düşer. Akhilleus ona ilk görüşte aşık olur ve vicdan azabı çeker. Öldürülen Hektor'un eşi Andromakhe dul kalmanın acısıyla perişandır. Üstüne üstlük oğlu gözlerinin önünde yüksek bir yerden atılır. Trajik bir hayatı olan Anadolu kadınıdır. Paris'in gerçek kız kardeşi Polüksena ülkesinin yenilgisiyle üzgündür. Ihlamur Hanım bölümüyle Anadolu halk hikâyelerine benzer bir hikâye anlatılır. Tanrı misafirine çok iyi davranan karı kocanın meşe ve ıhlamur ağacı olarak ödüllendirilmeleri anlatılır. Lidya'nın dul kraliçesi Omfale yarı tanrı Herkül'ü kadın kıyafetleri giydirerek aşağılamaya çalışsa da onun bu durumdan hiç rahatsızlık duymadığını görerek çıldırır ve onu daha da çekici bulmaya başlar. Helle'de Çanakkale Boğazı'nın, İnekgeçidin'de İstanbul Boğazı'nın, Kız Kulesi bölümünde ise Kız Kulesi'nin bilindik hikâyeleri anlatılır. Salmakis'in Herma ve Afrodite'nin oğluna duyduğu büyük aşk sonu tek vücut olmaları anlatılır. Kilise papazının kızı Tamar'ın sevgilisiyle sevişmek için denizden gelen sevgilisine yol gösteren feneri kapatmasıyla sevgilisinin boğulması ve sonsuza kadar ayrılmaları hikâye edilir. Afrodite yakışıklı çoban Ankhises'e aşık olur ve ona Aeneas isimli bir oğlan doğurur fakat çobanın Afrodit ile birlikte olduğunu herkese anlatması üzerine onu cezalandırır. Lidya kralı Kandaules'in karısı Lidya kocasının yardımcısı Güges ile anlaşarak kıskanç kocasını ortadan kaldırma planları kurar. Güges'i odasına çağırarak kralın hakimiyetine son vermeye davet eder. İskender'in üçüncü eşi Ada onun savaştan sağ salim dönüşünü bekler. Kübele Ana araya girerek İsa'nın doğumunu ve Hristiyanlığın doğuşunu haber verir. Bu durumun Anadolu'da yeni bir dönem açacağına insanların artık tanrı heykelleri yerine İsa heykellerine bakacağına inanır. Kendinin Meryem Ana'ya dönüştüğünü düşünür. Aradan altı yüz yıl geçirerek Bizans'a gelir. Bir Bizans imparatoriçesi ve ablasından bahsettikten sonra Kübele Ana yine sahneye çıkar ve Malazgirt Savaşı ile Türkler'in Anadolu'ya geldiğini artık yeni bir dönemin başladığını haber verir böylelikle Osmanlılar kısmı başlar. Orhan Bey'in karısı Nilüfer Hatun Osmanlı'ya Bizans'tan getirilme hikâyesini oğlu Murat'a anlatır. Başta kendini esir gördüğünü ama özgür bırakıldığında gitmeyi seçmediğinden artık Osmanlı olduğunu anladığını söyler. Nasrettin Hoca'nın karısı Anadolu'ya mâl olmuş hocanın fıkralarına açıklık getirir. Merak edilen hocanın hayatına dair bilgiler verir. Birkaç fıkranın ortaya çıkışını anlatır. İlaldı Hatun Çandarlı ailesine aittir ve hain olarak görülen bu aileye karşı bitmeyen uygulamalardan şikayetçidir. Kanuni'nin annesi Hafsa Sultan hastadır ve sıhhatin kıymetini anlamıştır. Kendine iyi geldiği düşündüğü mesir macununu herkesin yiyebilmesi için bundan böyle halk şenliğine dönüşmesini vasiyet eder. Hürrem Sultan'ın Kanuni'nin odasına ilk girişi ve oğlu Mustafa'yı öldürtmesi anlatılır. 1.Ahmet'in kızı Ayşe Sultan hayatı boyunca 6 kişiyle evlendirilme macerasını anlatır. Bütün kocaları erkenden ölmüş ve daima dul kalmaya mecbur olmuştur. 2.Mahmud'un analığı Nakşidil hayat hikâyesini anlatır. Kız kardeşi Napolyon'un karısıdır. Kendi de Osmanlı kraliçesidir. 3.Selim'e oldukça aşıktır. Florence Nightingale'in Kırım Savaşı'ndan sonra askerleri iyileştirirken nasıl mutlu olduğu anlatılır. Şair Nigâr'ın notlarıyla bir devir değişir. Savaşlar ve değişimler günlük notlarıyla aktarılır. Halide Edip konuşmalardan konuşmalara giderek kurtuluş fikrini yaymaya başlar. Bu sırada Osmanlılar'ın sonu gelir. Cumhuriyetliler kısmında olaylar Prof. Darga'nın kontrolünde gelişir. Her konuşmadan sonra Darga mutlaka konuşur. Bazı karakterlerle röportaj yapar. Afet Hanım Nuh'un eşidir ve tufanı anlatır. Naciye Sultan, eşi Enver Paşa'nın mektuplarından ve yeni Türk İmparatorluğu fikrinden bahseder.  Rusya'daki devrimden böylece haberdar oluruz. Fikriye Hanım bize Mustafa Kemal'i tanıtır. Ona aşık olan Fikriye hayatına başka bir kadının girmesine dayanamayarak intihar eder. Mevhibe Hanım ile Türkiye'nin Cumhuriyet sonrası dönemini anlarız. Atatürk ve ismet İnönü arasındaki ilişkilerden bahsettiği gibi İnönülerin aile yaşantısına dair de bilgiler verilir. Nazım Hikmet'in annesi Celile Hanım oğlu hapisten çıkarılsın diye imza toplar. Dinozor Mina ile Darga röportaj yapar. Mina'ya daha çok siyasi fikirleri sorulur. Sabahattin Ali'nin kızı Filiz Ali babasını ve onun ölümünü anlatır. Sevgilisi Ayşe'nin anlatımı da bunu destekler. Sonraki bölümlerde Türkiye'de işlenen toplu ya da tekil suçlar farklı karakterlerle anlatılır. Hrant Dink cinayeti, 6-7 Eylül olayları bunlardan bazılarıdır. Oyunun sonunda oyun yazılır ve arkası yarın diyerek oyun bitirilir.* Ben Anadoluadlı oyun 1984 yılında yazılmıştır. Yurtiçi ve yurtdışında birçok kez sahnelenen tiyatro en son 2006 yılında İstanbul Şehir Tiyatroları tarafından sahnelendi. * Oyunda yüz yıllardır çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapan Anadolu'nun üç dönemi ve bu üç dönemini etkileyen kadınları anlatılmıştır. Üç dönemden oluşan zaman tiyatronun yapısını da üçe bölerek bir üçlemeye dönüştürmüştür. İlk kısım olan Eskiçağlılar'da 25 kadın karakter kendi hayatlarını ve Anadolu'yu anlatmıştır. İkinci kısım olan Osmanlılar'da 20 kadın karakter, en son kısım olan Cumhuriyetliler'de ise 44 kadın karakter yer alır. 89 kadın karakteriyle tiyatro oldukça geniş bir kadroya sahiptir. 2006 yılındaki sahnelenmesinde bu karakter sayısı 16'ya düşürülerek canlandırılmıştır. (İlk baskı Ben, Anadolu/Bir Üçleme, Pan Yayınları, 2008; Ben, Anadolu, Mitos-Boyut Yayıncılık, 2013).

 

Karanfil ve YaseminMehmet Rauf'un romanı (1924) *Avrupa’da altı sene yaşadıktan sonra ülkeye yeni dönen Samim, en samimi çocukluk arkadaşı Pertev’le ilişkisi sayesinde, Pertev’in babası Kadri Paşa’nın üst zümre diye adlandırılan çevresine dahil olur. Yıllarca elçiliklerde bulunmuş olan Kadri Paşa, batılı yaşam tarzını benimsemiş biridir. Ayrıca Nişantaşı’ndaki büyük evinde düzenlediği partilerle de sosyeteye ün salmıştır. Batının etkisindeki bu yeni yaşam biçimi Samim’i çok etkiler. Samim, Osmanlı İstanbul'una geldiği ilk günlerde, dönemin yaşam merkezlerinde dolaşırken güzelliği ve zarafetiyle dikkat çeken Nevhiz’le tesadüfen arkadaşının ailesi aracılığı ile tanışır. Ne var ki, Nevhiz evli bir kadındır ve mutsuz bir evliliği vardır. Nevhiz ile Samim arasında gizli bir aşk filizlenir, ilk günlerde seyrekçe görüşürken sonraları sık sık buluşmaya başlarlar. Daha rahat görüşmek ve yasak aşklarını gözlerden uzak yaşamak için Samim bir ev tutar ve bu mekânı, Nevhiz’in zevkine göre düzenler. Bu aşk hızlanırken, yüksek zümreden Kadri Paşa’nın kızı Pervin de Samim’e, ilk görüşte çarpılır, hatta aşık olur. Çevre şartları nedeniyle ilk dönemde hislerini Samim’e fark ettirmemeye çalışır. Ancak Samim, Nevhiz’i sevdiğinden Pervin'in hislerini karşılıksız bırakır. Gerçi, Samim, kadın olarak Pervin’den de hoşlanır ama arada aşk yoktur. Samim’in Pervin ve Nevhiz arasında kalır. Bu belirsizlik sürecinde Pervin, Samim’in de çevresinde olan Şeref’le biraz da istem dışı evlendirilir.Samim’in arkadaşı Pertev de Yezdan isimli bir hanımefendi ile hayatını birleştirir.Yeni evliler, balayı için Avrupa’ya giderler. Aynı anda Samim  ile  Nevhiz’in  ilişkileri, artık tekdüzeye döner ve heyecanını kaybeder. Bir  süre  sonra  Nevhiz’den  sıkılan  Samim  başka  arayışlariçine girer. Bu arada Pervin ile  Şeref  balayından  dönüp  Samim’in  yeni  tuttuğu  evin  yakınına  taşınırlar. Samim, bu durumu arkadaşı Şeref’ten öğrenir ve Pervin'le yakınlaşmaya başlar. Kocasıyla mutsuz olan Pervin, Samim’le yakınlaşmaya başlar. İki kadın arasında kalan Samim ikisini de idare etmeye çalışır. Pervin’i elde edebilmek için büyük çaba harcayan  Samim,  genç  kadını  kendisinin  olması  için zorlar. Samim’e engel olamayan Pervin, ona teslim olur. Pervin mutlu, Samim  ise  pişmandır.  Nevhiz’i  kaybetmek  istemeyen  Samim,  Pervin’le  olan  ilişkisini  bitirmeye  çalışır. Durumu hisseden  Pervin,  kötü bir havada takip ettiği Nevhiz’le  Samim’i  evde  yakalar. Gördüklerini  Samim’e anlatmayan  Pervin,  Nevhiz’i eleştirir, ama  Samim’in kendisini kullandığını, Nevhiz’le gönül ilişkisinin olduğunu anlar. Birlikteliğinin hala gizli olduğunu sanan Samim,  Nevhiz'le ülke dışında  yaşama  düşleri kurar.  Pervin  de  Samim’le  birlikte  aynı  hayalleri  kurmaktadır.  Ancak  Nevhiz,  bir gün  kısa  bir  not  bırakarak  Avrupa’ya, Samim’den daha genç biriyle kaçarak gider.  Pervin, verem hastalığına yakalanıp hayata veda ederken, Samim  de  yaşananları öğrendikten sonra vicdan azabı çeker.  (İlk baskı Amedi Matbaası, İstanbul,1924; İnkılap Yayınları (sadeleştirilmiş, İstanbul, 2002; Ayrıntı Yayınları, 2018).

 

Küçük ŞeylerSamipaşazâde Sezai'nin hikâye kitabı (1891) * 8 hikâye. Bu Büyük Adam Kimdir?’de (1) bir çocuk kahraman, sokaktan geçen adamın hal ve hareketlerinden yola çıkarak tabii bunda Fransızcadan okuduğu kitapların etkisiyle büyük adamlara mahsus bir özellik olduğunu görür. Zihninde onu bir kahraman olarak yaşatır. Belli bir süreden sonra tütüncünün gerçeği söylemesiyle zihninde kurdukları bozulur. Bu büyük adam, gerçekte okuma yazması olmayan sıradan biridir. Hiç(2)’te hayat mücadelesine zayıf bir bünye ve hassas bir gönülle girmiş olan bir gencin yaralanışının, kırılışının hikâyesi vardır.  Annesinin hastalığı onu altüst eder. Sabah akşam çalışan bu genç vapura binip evine gittiğinde karşılaştığı kadına ilgi duyar. Bu genç kızın tebessümü onu yeni hayallere sevk eder. Sonunda bir karşılaşma sonucu ve konuşma anında acı bir gerçekle karşılaşır, üst dudağının biraz kısa olmasından bu tebessüm sadece gence değil, bütün evrenedir. Kediler’de (3) otuz senelik bir evliliğin sonucu bir adamın kedilerden rahatsız olması, karısından ya kedileri ya kendisini tercih kendisini istemesi üzerine, karısının onun yerine kedilerini tercih etmesi ve bunun üzerine adamın yaşadığı keder anlatır. Kediler bu evin her tarafını doldurmuştur ve attığı her adımda karşısına dikilmektedir. Evde onlar bey olmuş, kendisi uşak konuma düşmüştür. Bunun verdiği kederle evden gitmek istemiş, fakat gideceği yeri olmadığından evine geri dönmüştür.İki Yüz Elli Kuruşa Bir Asır’da (4)anlatıcı kahramanın çocukluğundan beri sevdiği, çeşitli hayvanlarla yaşadığı koruluğun 250 kuruşa bir oduncuya satılarak ağaçların acımasızca kesilişi anlatılır. Düğün’de (5)cariyenin, kendisine nikâh kıyacağını sandığı beyin başka biriyle evlenmesi ve hastalanıp ölmesi anlatılır. Bir Kitabe-i Seng-i Mezar’da (6) mensûr şiirdir. Şiirde, mezar taşından yola çıkarak, topraktan geldik, toprağa gideceğiz düşüncesi vardır.Arlezyalı’da (7) Jan, Arlezyalı adlı bir kadını sevmektedir fakat ona kavuşamaz, kavuşmak da istemez.En sonunda kendini öldürür.Pandomima’da (8)Paskal, tiyatroda palyaçoluk yapan bir cücedir. Eftelya ise onu izlemeye gelen biridir. Paskal, Eftelya’ya olan aşık olur, ancak Eftelya’nın evleneceğini duyması üzerine intihar eder. Hikâye boyunca Paskal’ın cüce olduğu okura hissettirilmez. * Arlezyalı Alphonse Daudet'den çevrilmiştir. (İlk baskı Matbaa-i Ebüzziya, 1891).

 

 

 

 

 

Bugünkü Edebiyatımızda Eserler Sözlüğü (Yeni)-1